Denizcinin anasayfası

Küçük Ayşe ve büyük kurtarıcı

Ayşe, o sabah Ilıca’nın meşhur rüzgârının uğultuları ile uyandı. Evleri upuzun kumsalın yanı başındaydı.

On yaşında, sarı uzun saçlı, mavi gözlü, enerjik bir kızdı. Ayşe, perdeyi açar açmaz koyda yelken yapan beyaz yelkenli tekneyi gördü. Her sabah onun koydaki zik zak çizen görüntüsünü seyretmeye doyamazdı. Babası Şaban Beyin söylediğine göre yelkenlinin sahibi Levanten Edmund H. Giraud’du, evleri Yıldız Burnu’nda idi.

Babası daha önceleri Bay Giraud’un Uzunada’da yazlık bir evi olduğundan, Cumhuriyet ilanı sonrası ailenin Ilıca’ya yerleştiğinden söz etmişti. Zaman zaman Ilıca kumsalına rampa eden Bay Edmund, onları sever ve kuma saplanmış yatına çocukları çıkarırdı. Ayşe’nin yelkene ve yelkenli teknelere düşkünlüğü işte çocukluğundaki bu günlerden gelirdi.

Delmar Safety

Babası Şaban Bey Ilıca’nın meşhur bir değirmenini işletirdi. Ilıca rüzgârı nedeniyle değirmenleri ile ünlüydü. Rumlardan kalan bir değirmeni esaslı tamir eden babası, kısa süre önce değirmenciliğe başlamıştı. Annesi Belma Hanım, evlerinin arkasındaki küçük bahçeyi her mevsim sebzelerle donatır, yaz aylarında baktığı meyve ağaçlarının meyvelerine doyum olmazdı. Girişin olduğu ön bahçe ise rengarenk yaz çiçekleri ile dolu olurdu. Annesi tenekelere renk renk sardunyalar diker, akşam üstleri onlara sulamak görevi Ayşe’ye düşerdi. Arka bahçedeki tavuklar, ördekler bahçeden ayrılan özel kısımda kalır, seslerini rüzgâr bastırırdı.

Ayşe’nin ağabeyi Kerem ise 15 yaşında bir delikanlıydı. Her geçen gün gelişiyor, güçleniyordu. Yaz boyu güneşten kapkara olur, saçları sarılaşırdı. Kerem çıkardığı pina kabuklarının dışını bir güzel temizler, Rasim Palas Oteli’nin yakınında, hafta sonu gelen İzmirlilere satardı. Girişimciliğe meraklı olan Kerem ortaokulu bu sene bitirmişti.

Bu Eylül’de Amcası Dr. Mert Beyin yanına yatılı olarak İzmir’e gidecekti. İzmir Sultanisinde okumayı heyecanla bekliyordu. Yazları sabahtan ikindiye kadar babasına yardım eder, ikindiden sonra arkadaşlarıyla buluşur, Rasim Palas Oteli’nin plajında yüzerlerdi. Kerem’in yürüyerek on beş dakikada ulaştığı, otelin plajı o zamanlar gençlerin buluşma yeriydi. Hafta sonları İzmir’den gelenler otelin bulunduğu koyda denize girer ya otelde ya da otelin çevresindeki pansiyonlarda kalırlardı. Kışları sakin olan bu kıyılar yazları cıvıl cıvıl olurdu.

28 Haziran 1926 akşamı Şaban Bey değirmenini erkenden kapatarak, koşar adımlarla evine ulaştı. Heyecanla evin bahçesine giren Şaban Bey, eşini, Kerem’i ve Ayşe’yi bahçedeki rüzgârlı çardağa çağırdı. “Haydi toplanın size çok güzel bir haberim var” dedi. Belma Hanım, Kerem ve Ayşe ellerindeki işleri bırakıp aceleyle bahçeye çıktılar. Belma Hanım “Hayırdır inşallah Bey” dedi. Şaban Bey ise “Hayır hayır hadi gelin bakalım, sizlere diyeceğim var” dedi.

Ardından Şaban Bey şunları söyledi: “Bugün değirmene kaymakamlık yazıcısı Mahmut Bey geldi. Birkaç çuval ununu teslim eder etmez, anlatmaya başladı. 30 Haziran’da Gazi Mustafa Kemal Paşa’mız Ilıcamızı şereflendirecekmiş. Kaymakamlı’ta herkes bu ziyaret için seferber olmuş. Kasabanın ileri gelenlerine haberler verilmiş. Rasim Palas Oteli ve Madam Kraemer’in evi (Rasim Palas Oteli’nin birkaç bina kuzeyindeki ev) hazırlıklara başlamış bile” dedi.

Bu haberle beraber rüzgârlı çardakta bir sevinç patlaması yaşandı. Belma Hanım, kocasının yanına gitti. “Allah’ım bu ne güzel bir haber” deyip kocasına sarıldı. Kerem ve Ayşe onlara sarılınca bir sevgi topu oldular. Küçük aile heyecan ve sevinçle dolu birkaç dakikadan sonra ne yapacaklarını konuştular. Bu esnada Karadenizli Ateş Kaptan’ın İzmir’den kumanya getiren yelkenli teknesi koyda enfes bir görüntü çiziyor, Yıldız Burnu’na yanaşmak için rota değiştiriyordu.

Ertesi gün, Belma Hanım erkenden kalktı, çabucak kahvaltılarını yaptılar, ev halkı heyecandan sabahı zor etmişti. Kahvaltı sonrası, Belma Hanım, “önce kıyafetlerimizi gözden geçirelim, kurtarıcımızın karşısına gündelik kıyafetler ile çıkılmaz” dedi. Şaban Bey, “ben otelin oraya gideyim, esnaf arkadaşlarla konuşayım bir eksik var mı diye” devam etti.

Kerem ve Ayşe de evde annelerine yardım edeceklerini söylediler. Olur ha, Gazi Paşa onların evine gelirse en güzel şekilde onu karşılamalılardı. Belma Hanım, süratle bayramlık kıyafetleri gözden geçirdi. Onları havalanmaları için ön bahçedeki tele astı. Kerem ve Ayşe ise çamaşır kazanına su çekerek altını yaktı. Evdeki çarşaflar, pikeler, yastık kılıfları, diğer çamaşırlar kazandaki yerini bulmuştu bile. Ilıca rüzgârı onlara her zamanki gibi eşlik ediyordu. Belma Hanım, evdeki yastıkları, yorganları, havalandırmaya koyuyor, bir yandan da evin ahşap döşemelerini silmek için hazırlıklara başlıyordu. Telaşe gün boyu sürdü.

Birazdan Şaban Bey Rasim Palas Oteli’ne vardı. Etraf cümbüş yeri gibiydi. Şaban Bey esnaf arkadaşlarına selam verip, kendine bir sandalye buldu. Herkes Kurtarıcı Paşa’larını Ilıca’da nasıl ağırlayacaklarını konuşuyordu. Rasim Palas Oteli sahibi Rasim Bey, esnaf topluluğa katılamamıştı. Otelin önünde eli belinde otel personeline talimatlar veriyordu.

Biraz ötede Madam Kraemer de o gün erkenden kalkmıştı. Evin çalışanları bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlardı. İki mekânda da tüm pencereler açılmış, yastık, yorgan ne varsa Ilıca rüzgarının insafına bırakılmıştı. Çeşme’den atlı arabalarla gelen kumanyalar, canlı hayvanlar, türlü türlü sebze, meyveler otelin mutfağının yolunu tutuyordu. Belediye temizlik işçileri kasabanın girişinden başlayarak, otellerin olduğu yalı ve devamla Yıldız Burnu’ndaki Ilıca kaynağına kadar her yeri pırıl pırıl yaptılar.

Çevredeki binaların özenle badanaları yapıldı. Öğlene doğru Çeşme Kaymakamı ve Belediye Başkanı Ilıca’ya geldi, onlar da doğrudan otelin olduğu yere ulaştılar. Esnaf onları ayakta karşıladı, kendilerine yer gösterildi. Bu sefer konuşmalar biraz daha ciddileşti. Esnaftan Lokmacı Necmi Bey, onlara hitaben sabahtan bu yana yaptıkları hazırlıkları ve yapılacaklardan bahsetti. Kaymakam Bey, topluluğa yaptıkları bu bilgilendirmeden dolayı teşekkür etti. İzmir- Çeşme arasındaki kırık dökük karayolunun şoseye çevrildiğini söyledi. Çeşme’den gelen ilçe büyükleri arasında Çeşme Jandarma Komutanı Yüzbaşı Yüksel Bey de vardı.

Yüksel Bey biraz da görevinin verdiği alışkanlıkla bir çay içtikten sonra müsaade istedi. Yanındaki Astsubay Baş Çavuş Ömer Bey ile otellerin bulunduğu yalıyı, buraya ulaşan sokakları, metruk binaları gezdiler. Bazı notlar aldılar, beraberinde getirdiği askerleri bir bir uygun gördüğü yerlere nöbetçi olarak diktiler. Büyük Kurtarıcıya suikast davası İzmir İstiklal Mahkemesi’nde görüldüğü için durum kritikti. Büyük kurtarıcı davayı izlemek için İzmir’e gelmişti.

Ancak olay sıcak olduğu için, İzmir’de fazla kalmamış, biraz oradan uzaklaşmak biraz da kaplıca tedavisi görmek için Çeşme Ilıca’yı tercih etmişti. 29 Haziran 1926’da Ilıca halkı Büyük kurtarıcısını en iyi şekilde ağırlama hazırlıklarıyla geçirdi. Deyim yerindeyse yediden yetmişe tüm kasabalılar harıl harıl, 30 Haziran’ın gelmesini iple çektiler.

Büyük Kurtarıcı 30 Haziran günü Urla ve Alaçatı’ya uğradıktan sonra Akşamüstü Ilıca’ya geldi. Kasaba halkı Kurtarıcı Gazi Paşalarının kasabaya gireceği yerde toplanmıştı. Gazi’nin arabasında İsmet Paşa ve Fahrettin Paşa (Altay) da vardı. Şaban, Belma, Kerem ve Ayşe de bu kalabalığın içindeydi. “Yaşa, Varol” diye haykıran kasabalıların elinde Türk bayrakları bulunuyordu. Yerlere halılar serilmişti.

Gazi Paşa’nın arabasının önünü bir folklor ekibi kesti. Ekip, Paşalarının çok sevdiği zeybeği oynamaya başladı. Paşaları arabayı durdurdu, onları zevkle seyretti, Ilıcalılar, Çeşmeliler bulabildikleri çiçekleri yanlarında getirmişlerdi. Herkes çiçekleri Paşa’sına vermeye çalışıyor, veremeyenler arabasına bırakıyorlardı. Araba kısa sürede çiçek bahçesine dönüverdi.

Zeybek bitince, sırada şiir okunması vardı. Kasabanın İlkokulu Müdürü Murat Bey, Ayşe’nin bu kutsal görevi çok iyi yapabileceğinden emin olduğu için, şiiri onun okumasını istemişti. Ayşe başta çok heyecanlandı, sonra kendi kendine verdiği sözü hatırladı. Gelecekte bu anı çocuklarına anlatacaktı, o zaman bunu başarmalıydı. Bu kısa saniyeler ona ilave bir güç sağladı ve şiirini okumaya başladı.

Mavi gözleri Gazi Paşa’sını çelik mavisi gözleri ile buluştu. Şiirini ezbere, o gözlere okudu. Şiirin nasıl bittiğini anlamadı bile. Onu önce Gazi Paşası alkışladı, sonradan orada bulunanlar. Gazi Paşası onu arabasına davet etti, kutladı, yanaklarından öptü. Kimlerden olduğunu sordu, o da Girit göçmenlerinden olduğunu söyledi.

Müdür Murat Bey, ilkokul öğrencilerini İstanbul Otelinin önüne asker gibi dizmişti. Arabadan inen Atatürk öğrencilere doğru yürüdü. Öğrenciler “Yaşasın yıllarca yaşasın, Mustafa Kemal Paşa” diye marşlar söylemeye başladılar. Birçok kişi ağlıyordu. Öğrenciler Atatürk’ün tam karşısında marş söylemeye başladırlar.

“Etti Cumhuriyeti de size onu Türk Milleti
Payidar olsun cihanda şanlı Türk’ün rağbeti
Dalgalansın her tarafta şanlı Türk’ün Milleti
Mustafa Gazi Kemal’in unutulmaz hizmeti
Ordusuyla yurduma eylesin Huda
Bizleri âli zaferden kılmasın asla cüda
Bin yaşa Cumhurreisi ey büyük Gazi Paşa
Bizleri âli zaferde kılmasın asla cüda.”

Öğrenciler marşı bitirdikten sonra, “yaşasın Mustafa Kemal Paşa” diye bağırırken, Atatürk bütün gücü ile “Siz de yaşayın, hep birlikte milletle yaşayalım” diye bağırdı. Atatürk öyle bağırınca çocuklar da coştu, çığlık çığlığa tezahürata başladılar.

Atatürk ve beraberindekiler hemen karşıdaki Madam Kraemer’in evinin olduğu yere yürüdüler. Rasim Palas otelinin odaları küçük olduğu için Gazi Paşa için Madam Kraemer’in evinde geniş bir oda hazırlanmıştı ve Gazi Paşa bu gezi sırasında hep burada geceledi. Onunla gelen halk, eve kadar Gazi paşalarına eşlik etti. Paşa kasaba halkının sevincine ortak oldu, onların muhabbetlerini, sevgi dolu sözlerini aldı, kabul etti, onları sevgi dolu jest ve mimikleriyle karşıladı. Onlara kısa bir konuşma yaptı. Sevgilerini sundu, teşekkür etti.

Şaban, Belma ve Kerem Gazi Paşa’ya yaklaşarak kendilerini tanıttılar, o da Ayşe’yi yanaklarından öperek ailesine teslim etti. Ayşe ve ailesi o anları hiç unutmadı. Madam Kraemer Gazi Paşa’yı ayakta karşıladı, yol yorgunluğunu atması için hemen kahve getirmelerini emretti. Gazi Paşa bir süre sonra Çeşme Kaymakamı, Belediye Başkanı, Kaza Jandarma Komutanını ve yerel eşrafı kabul etti.

Ardından Gazi Paşa günün yorgunluğunu atmak için denize girdi. O gece Rasim Palas Oteli’nde onuruna ziyafet verildi, İsmet ve Fahrettin Paşa ertesi gün İzmir’e dönmüştü. Paşa’nın Ilıca’da kaldığı günlerde zaman zaman Rasim Palas Oteli’nde Gazi Paşa’nın onuruna davetler verilmiş, Atatürk bir davette otelin sahibi Rasim Bey’den izin alarak, Rasim Beyin eşi Pakize Hanım ile dans etmişti.

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, 30 Haziran- 8 Temmuz 1926 günlerini Çeşme’de geçirdi. Bu süre içinde başbakan, bakanlar, çeşitli heyetler, halk temsilcileriyle, askeri şahıslarla, partililer ve gençlerle birlikte oldu, 1 Temmuz’da Çeşme’de ilk defa açılan sinemeye gitti, halk arasında bulundu. Çocuklar Gazi Paşa babalarını hiç yalnız bırakmadılar. Hep onunla birlikte olmak istediler. Bir haftalık süre içinde, tüm Türkiye’nin kalbi Çeşme’de attı. Çeşme tarihinde başka bir yerde örneği olmayan bir hafta yaşandı.

Aradan yıllar geçti, Ayşe ve ailesi eğitim olanakları için İzmir Bornova’ya göç ettiler. Ancak Ilıca’daki o şirin evlerini olduğu gibi korudular. Ayşe liseden sonra Diş Hekimliği tahsili yaptı. Yelken sporu ile ilgilendi, lisanslı bir sporcu oldu. Evlendi, çocukları oldu. Diş Hekimi Ayşe, çocuklarına verdiği sözü tuttu, 30 Haziran 1926 gününü hiç unutmadı. Her sene burayı ziyaret etti. 2016’nın sıcak bir Temmuz gününde Ilıca’da hayata gözlerini yumdu.

Bugün Ilıcalı yelkenciler her Temmuz Atalarının anısı yaşatıyorlar. Sağ olsunlar, var olsunlar…


Bunları da beğenebilirsin